7 Nisan 2019 Pazar

Yoksulluk İşaretleri

Oradalar işte, bakışa açık, tekinsiz, tedirginlik kaynağı. Bunlar toplumlarımızın ancak istatistiki veya acıma duygusuna hitap eden tarzda gösterge rejimleri dayatabildiği işaretler. Yırtık bir hırka, çıplak ayaklar, kemikleri gösteren bir deri, çukura batmış gözler, ölen ineğinden kalan buzağıya sarılan bir yaşlı kadın. Belli bir anlamda onlara acıma eşlik etmeden ya da istatistik bir varoluş atfetmeden bakmamızın olanağı yok.

Yükselen gıda fiyatları, azalan gerçek ücretler, artan işsizlik... Bunlar yoksulluk işaretleridir, ancak ve aynı zamanda istatistik verileridir. Öyleyse demek ki, her kapitalist gösterge rejimini (ister istatistiki olsun, ister "insani" olsun) kendisi nazarında değerlendirebileceğimiz bir zemin sunarlar. Ya da kapitalist gösterge rejimlerinin tutarsızlığını değerlendirebileceğimiz bir zemin. Bunun nedeni tercüme etkinliği değildir. Her göstergeleştirme ister istemez bir tercüme etkinliği ya da bir semiosistir. Yani, kendi başlarına henüz gösterge içermeseler bile -ki bu bir derece meselesidir, insani düzeyde ontolojik bir ayrımdan ziyade ifade ile içerik arasında göreli bir bağımsızlık söz konusudur sadece-, çeşitli varlıkları gösterge olarak biçimlendiren bir etkinlik varsayılır burada.

Mesela Hiroşima'ya atılan bombadan kaçan çocukların fotoğrafını hatırlayalım. Gerçek ıstırabın tarife gelmezliğini -ve tarifin beyhudeliğini- işaretleyen bir fotoğraf. Istırabın işaretleri hazır ve nazırdır fotoğraftan önce, çocukların mimiklerinde, gözerinin karanlığında. Fakat fotoğraf ayrı ve ayrık bir gösterge düzeyidir. Ya da aynı şekilde akbabanın çocuğun ölümünün başında beklediği o acımasız kare: burada olan biten ne?

Toplumlarımız katlanılmazlıklarla örülü. Fakat istatistikler, acıma duygumuza hitap eden imgeler -Nietzsce olsa köle ahlakını derdi-, işte bütün bunlar katlanılması imkânsız bir şeyi katlanılır kılar. Yahut, buna kast eder.

Dolayısıyla, bu işaretlerin düzeyi, bizim karma gösterge rejimlerimizin düzeyinden ayırt edilmelidir. Basitliklerinden dolayı değil, asla! Bunlar istatistikin ve acımanın göstergelerinden çok daha karmaşık bir semiosis dayatırlar, yahut daha doğrusu, bu işaretler sergiledikleri katlanılmazlıklarıyla bize varoluşsal bir şiddet uygularlar.

Kasıtlı olarak yumuşak bir örneği, öğrencilik deneyimi düşünelim. Öğrencilik deneyimi, katlanılamaz bir kent yoksulluğu deneyimidir. Kuşkusuz öğrencilik taşradan, sömürge coğrafyalardan, büyük kentlerin yoksullarından vb. devasa akımları içerir. Bunlar taşranın ya da büyük kentlerin kıyılarında, yoksul mahallelerinde, kusmuk, sidik, bira kokulu bar, kafe muhitlerinde bir araya gelirler. Öğrencilik, barınma için, beslenme için, arkadaşlar biraz eğlenmek için, kitap için KYK'nın, bankaların kredilerine derin bir mecburiyet halidir. Burada yoksulluğun işaretleri kalp kırgınlıkları, hayal kırıklıkları, bağışıklık sistemi çöküşleri, ağrılar, sancılar, depresyon, panik atak vb. olarak birikir. Tamamıyla öğrencilik için bir tıp kolu oluşturulsa yeridir. Ama bu yoksulluk ancak ve ancak mezun işsizliği ve borçluluğu olarak bir gösterge rejimine kavuşur. Öğrenci yoksulluğu görmezden gelinebilen, işaretleri ve katlanılamazlığı yok sayılabilen bir varoluşsal durumdur. Normalleşmiş ve kontrol edilebilirdir -bir patlamaya dönüşmezse kuşkusuz.

Fakat yoksulluk işaretleri yine de, tüm aşikâr gösterge rejimlerimizin varsayımıdır. Yoksulluk, işaretlediği şey hakkında susulması imkânsız olandır (katlanılamazlık bu anlama gelir), ancak yine de susmanın bir yolu bulunur: istatistikle, acımanın imgeleriyle konuşmak, çok ve bol konuşmak, durmaksızın ve boş konuşmak. Bunlar finansal, biyopolitik, sömürgeci stratejileri oluşturacaktır. Yoksulluk, sömürgeleştirilmiş olandır ama belki kendisi bile henüz sömürgeleştirilmişliğin sorgusunu yapabilecek durumda değildir.

Yine de yoksulluk, "politikamızın" varsayımı, nihai ve tutarsız temelidir. Toplumlarımız yoksulluğu üretmeden, yoksulları varsaymadan, yoksulluğu bir birikimin zemini kılmadan hareket edemiyor (aşırı sağın büyüyüşü, aynı zamanda ıstırabın da birikimi olan yoksulluğun birikimi ve onun işaretlerine dayattığı egemen imge(ler) açısından anlaşılmalıdır). O halde yoksulluk, işaretlerinin uysallaştırılmasını gerektiren bir yaban, bir yıkıcı yana sahiptir. Bunları keşfetmek komünizm olarak ortaya çıkacak her politikanın hareket noktasını oluşturur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder