"Referans noktası büyük dil (langue) ve göstergeler modeli değil, savaş ve mücadele modeli olmalıdır."
Michel Foucault
Michel Foucault
Yeni bin yıla yirmi yıl eklemek üzereyiz, ama bin yıllık bir esaret gerçekten sona erdi mi? Bugün yapısalcılığın ölümünden bahsetmek sıklıkla tekrarlanan bir teorik jest olsa da bu ölümden gerçekten bahsedebiliyor muyuz? Ölenin ne olduğu bilinmediği için, yası tutulamamış bir ölümün karşısında olduğumuz hissine kapılıyoruz. Yası tutulamadığı için mevzubahis edilemeyen bir ölümün. Amerikan akademisinin "postyapısalcılık" hatta daha da korkuncu "postmodernizm" gibi kof bir tümel yaratarak mevzubahis etmeye çalıştığımız ölümü postmortem bir entelektüel "kaldırım kafesi" sohbetine indirgemesi, ölümün vuku bulduğu muharebe alanını gözlerden saklamak dışında ne işe yarıyor? Bu esaret sona ermek bir tarafa, artık ölü olduğu düşünülen eski Tanrıların, Despotların ve hatta Despot simülakrlarının tekrar ve tekrar, sinsi bir biçimde arz-ı endam ettiği güncelliğimizde hakim olmayı sürdürüyor.